Modern kentleşme, ekonomik büyüme ve nüfus artışıyla birlikte hız kazandı. Ancak bu süreçte doğal alanlar kaybolurken, yerel kültürler, geleneksel yaşam biçimleri ve sosyal ilişkiler de dönüşüme uğradı. Peki şehirleşme, sadece fiziki mekânları mı değiştiriyor? Yoksa kültürel yapıyı ve toplumsal hafızayı da silip süpürüyor mu?
Köylerin boşalması, kentlerin nüfusunun patlaması,
Tarım arazilerinin, ormanların imara açılması,
Betonlaşan şehir merkezleri,
Tarihi mahallelerin ve mimarinin yok olması,
Toplumsal ilişkilerin çözülmesi,
Yerel kültürlerin anonimleşmesi.
Bu tablo, sadece çevreyi değil; toplumsal dokuyu ve kültürel belleği de tehdit ediyor.
Doğadan kopuş, gelenekten kopuşu getiriyor:
Kırsalda yaşayan topluluklar, doğayla kurdukları ilişki içinde kültür üretir. Şehirde bu bağ zayıflar, geleneksel yaşam tarzı unutulur.
Tarım ve hayvancılıkla birlikte bilgi birikimi de yok oluyor:
Atalık tohumlar, yöresel yemek tarifleri, el sanatları, geleneksel üretim teknikleri yeni nesle aktarılmadan kayboluyor.
Göçle birlikte kimlik değişiyor:
Kırsaldan kente göç eden bireyler, ait oldukları kültürü kent ortamında yaşatmakta zorlanıyor. Sonuç: kültürel uyumsuzluk, yabancılaşma, kimlik karmaşası.
Toplumsal dayanışma azalıyor:
Komşuluk, yardımlaşma, imece gibi geleneksel dayanışma biçimleri; apartman hayatında ya yok oluyor ya da simgesel hale geliyor.
Şehirleşmenin baskısıyla, birçok kentte:
Tarihi konaklar yıkılıyor, yerine apartmanlar dikiliyor.
Mahalle kültürü yok oluyor, site yaşantısı içine hapsolunuyor.
Tarihi çarşılar, alışveriş merkezlerine dönüşüyor.
Sokak oyunları, sokaksız şehirlerde unutuluyor.
Yerel şiveler, dijitalleşme ve göçle birlikte kayboluyor.
Örneğin, İstanbul’da Sulukule ve Ankara’da Hıdırlıktepe gibi mahallelerde yapılan kentsel dönüşüm projeleri, yalnızca fiziksel değişim değil, kültürel kimlik kaybı da yarattı.
Şehir Plancısı Dr. Esra Yılmaz:
“Planlama yapılırken sadece altyapı değil, kültürel doku da hesaba katılmalı. Yerel halkın hafızası yok sayıldığında, ortaya ruhsuz şehirler çıkıyor.”
Sosyolog Prof. Dr. Cemal Tuncer:
“Toplumun dayanışma yapıları yıkıldığında, birey yalnızlaşır. Şehirde yaşamak, betonun içinde sıkışmak değil; kültürle, geçmişle bağ kurarak yaşamaktır.”
Çözüm Önerileri
Kültürel Etki Değerlendirmesi (KED): Yeni projelerde çevre kadar kültür de değerlendirilmeli.
Kültürel Mirasın Envanteri: Tehlikedeki mahalle, yapı ve yaşam tarzları tespit edilmeli.
Yerel Halkla Katılımcı Planlama: Şehir planları halkla birlikte yapılmalı.
Yeşil Alanların Korunması: Doğa ile bağ kopmamalı, kent içinde nefes alan kültürel park alanları oluşturulmalı.
Yavaş Şehir (Cittaslow) Hareketi: Geleneksel yaşamı moderniteyle buluşturan şehir modelleri yaygınlaştırılmalı.
Şehirleşme kaçınılmaz bir süreç olabilir; ancak kültürel yıkım bir kader değildir.
Doğal alanları koruyarak, tarihî dokuyu yaşatarak, insan odaklı şehirler kurarak hem modern hem kültürel bir gelecek mümkündür.
Çünkü şehirler sadece binalardan değil, hatıralardan, ilişkilerden ve köklerden oluşur.